1 Eylül 2013 Pazar

ÇELİŞKİ

ÇELİŞKİ...
Zamanında teşhise rağmen tedaviyi geciktirenler, Kulüpler Birliği Vakfı’nda yaşanan olayların baş sorumlusudur. Adı şike ile anılanların bu camiada hala at oynatmalarına göz yumanlar aslında kendi sonlarını hazırlıyorlar. Bilsinler ki, temiz futbolun peşinde koşanlar asla ve asla bu davadan vazgeçmeyeceklerdir. O kupayı bu şehre teslim etmekle sönmeyecek bu yangın.  Ta ki adalet yerini buluncaya dek.

14 Ocak 2013 Pazartesi

Bir Anıt İtiyorum


Bakıyorum da hala bizim neden 40 haftayı ve Türkiye sınırlarını aşan eylemleri yaptığımız konusunda birilerinin haberi yok.  Bizim demekten onların da anlamamaktan bıkmadığı şu anda tekrar edelim…
Bizler kupa uğruna sokaklara dökülmedik.  Bizler karda kışta, yağmurda çamurda arkadaşlarımızın yüzüne yarım saatte olsun görmek için buluşmuyoruz Taksim’de, Meydan’da, DAM’da, Gündoğdu’da, Nyon’da ve diğer yerlerde…
Onca olaydan sonra bizleri piyon yerine koyanlar, unutmasınlar ki futbol bizimle güzel. Bizler bu futbol oyununun piyonu değil asıl elemanları olduğumuzu hatırlatmamız gerekiyor galiba.

3 Ocak 2013 Perşembe

Paragonya, Pistanya, Fenerbostan ve Çilli Demir


1900’lü yılların başında, Paragonya topraklarında Pistanya şehrinde…

Varlıklı, başkalarının alın teri ile zenginliğe dayalı yapay yükselişteki, burjuva bir ailenin çocuğu Çilli Demir…

Gürbüz, tombalak, oyuncağı elinden alınınca ağlayan çocukları gibi şımarık, karşısındakileri sürekli üzen, kırıcı, tüm doğruları kendi çıkarları uğruna değişebilecek kadar etiksiz, çıkarcı kişiliğiyle arkadaşsız Fenerbostan semtinde…

Her gün babasının arabasıyla okula giderken köşeyi döndükten sonra alabildiğince düz o boş arsada yine mahallenin çocukları, yoksullukta zayıflamış, çamurdan baştan aşağı kirlenmiş ve çıplak ayakları ile içinde meyve kabuklarını sıkıştırdıkları gazete kağıtlarını buruşturup yaptıkları top ile maç yapmalarını izliyor ve onların arasında olabilmek için can atıyordu.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Bir Komşu Analizi...



Bir Komşu Analizi

Aslında baya oldu bu yazıyı yazalı ama izlenimlerim sinirlerimin gölgesinde kalmaması için biraz bekledim.  Bekledikçe bekledim. Baktım değişeceği yok servise sundum…

Bu maç ile rezilliklerle dolu futbol tarihimizde bu olaylar ile yeni bir kirlilik oluşturduk. İngiliz taraftarları öldüren mi ararsınız, şampiyon olmamışken bahar kuzuları gibi kendilerini yeşil çimlere atıp şampiyonluk kutlamaları yapan mı ararsınız? Şimdi ise rakip otobüsü yerine kendi takımının otobüsünü taşlayan mı? Ne diyoruz hep? Timsaha gelmeyin…

“Orduspor forması giymiş” ( Orduspor taraftarı değil ) birkaç kişi Trabzonspor otobüsünü taşlamışlar. Ama otobüs Orduspor’un çıkıyor.  Arjantinli oyuncu Monje’ye iki dikiş atılıyor.

2 Kasım 2012 Cuma

Öyle Bir Başkan Ki...


Aralık’taki mali genel kurul öncesi derenin ucunu görenler paçaları sıvadı. Kimimiz saf ve temiz duygularla borçlarımızı yatırdık. Bu konuda yardımsever bazı büyüklerimiz üye aidatlarını yatırmada güçlük çekenlere yardım etti. Mali genel kurul öncesi bilinen 7 bin’e yakın üyenin oy kullanabilecek olduğu.
Kim kimin parasını yatırmış sadece beni değil kimseyi ilgilendirmez. Peki, nedir durumu bu kadar önemli kılan? 

Çok basit aslında! Bu şehrin hatta Türkiye’nin en önemli markalarından olan Trabzonspor’un başkan adayları arasında isminizin geçmesi çok büyük reklam getirisi olan bir olay. Öyleki bizler Trabzonspor’un başkanları yanı sıra adayların bile isimlerini ezbere biliriz. Bilmekle kalmayız; ne iş yapar, şirketlerinin durumu nedir, vergi sıralamasında kaçıncı sırada gibi konularda da fikir sahibiyizdir.
Unutulmamalıdır ki başkanlık durumunda asla ve asla kar durumu söz konusu değil rant durumu söz konusudur. Siyasi itibarın ve saygınlığın kazanılacağı yer olarak görülüyor bu koltuk. Camiamızın geçmişe bakarsanız bu durumu destekleyen bir hayli örnek görebilirsiniz. Mehmet Ali Yılmaz, Faruk Özak, Atay Aktuğ. Tabi bu isimlerin hepsini de aynı kefeye koymadığımı da söylemek isterim.

1 Kasım 2012 Perşembe

Şövalye Ruhlu Taraftarız Biz…


CHP’yi Trabzonspor kabul etmeyecekti de ne olacaktı? Ne geçecekti elimize…
Düşünelim ki, Trabzonspor CHP heyetinin sizi ziyaret etmek istiyoruz isteğine karşılık “Hayır, Gelmeyin” deseydi ve bundan bir süre sonra GSB Suat Kılıç, “Geliyorum hazırlanın” dediğinde “HAYIR, Gelme” diyebilecek miydik?
Tabi ki HAYIR…
Peki böyle bir durumda nerede bizim omurgalı duruşumuz? Nerede dikliğimiz? Nerede Karadenizliliğimiz?
Kılıçaroğlu’nun Aziz Yıldırım’ı ziyaretine resmi tepki koymayan Trabzonspor yönetimi, neden CHP kurmaylarını kabul etmesin? Eğer bu konuda bir problem olsaydı Fenerbahçe ziyaretinde tepki koyulmalıydı. Bu ziyaretten sonra Kemal Kılıçdaroğlu, Trabzonspor Onur üyeliğinden çıkartıldı mı?
Yani mevzu şu; Recep Tayyip Erdoğan başbakan olabilir, Kemal Kılıçdaroğlu muhalefet lideri olabilir… Sonuçta hepsi Trabzonspor’a yanlış yapmıştır şike sürecindeki eylemleriyle. O zaman birine yapılan tepki diğerine de yapılmalıydı. Biri Başbakan diye göz yumulmamalı.
Eğer ki benim başkanım Sadri Şener, başbakan peşinde koştuysa, Nevzat Şakar’ın CHP’yi kabul etmesi gayet normaldir. İmam bunu yaparsa cemaatte böyle yapar. Hatta ve hatta daha ileriye gidersem Nevzat Şakar kimsenin ayağına gitmedi, ayağına da çağırdı diyebilirim.
Bu ziyareti reddetmek, eğer ki valilikte yarım saat başbakanı beklememiş bir kulüp yapsaydı çok anlamlı ve yerinde bir tepki olurdu…
Sayın başkan; durumdan bu kadar rahatsızsanız eğer, hala bu ziyaretin haberini resmi sitede saklaman bana biraz garip geliyor…
Şunu da aksettireyim…
                Bu ziyarette isterdim ki, birileri CHP heyetini çok güzel bir şekilde ağırlasın. Sonra, liderler kamera karşısına geçtiğinde; “Kemal Kılıçdaroğlu’nun Aziz Yıldırım’ı ziyaretinin yanlışlığını anlatsaydı, CHP heyeti önünde bir kez daha tekrarlamada fayda var deyip, “2010-2011 şampiyonu  Trabzonspor”dur denemez miydi? Hepsini geçtim, bir platform hazırlanıp üstüne 2010 -2011 şampiyonu Trabzonspor” yazılıp bunun önünde basına sevimlilik pozları verilemez miydi? Hadi bunu da geçelim, e be kardeşim, bizim beyaz formamız neden var? Nedir o formanın anlamı. Ağızını açma ver beyaz forma… Peki asıl soru şu? Bu mantıkta hareket edebilecek bir yöneticimiz mevcut mu? ( Buna Başkanımız da dahil ) Tabi ki hayır.
Sayın başkanım Sadri Şener, Allah aşkına bırak artık yönetim kurulundakilerin istifasını istemeyi. Ya da isteyeceksen yap bir toplantı orada iste, birini gazeteci abimizle konuşurken telefondan birini televizyondan… Sen başkansın ya…
Birileri İyi polis olma peşinde. Bunu gerçekleştiremeyenler karşılarındakini kötü polis rolüne büründürmekteler…
                Mevcut durumda kimsenin bu insanlara kızma hakkı yoktur.
Bakalım taraftarın bu duruma verdiği tepkinin samimiyetine. Bu samimiyet Recep Tayyip Erdoğan’nın, Devlet Bahçeli’nin ziyaretinden sonra anlaşılacak… Boyunlarına atkı atılacak mı, 61 numaralı formalar verilecek mi?
Şunu da eklemek isterim, kimse çıkıp boş atacağım, onu yapacağım sandıkta demesin… Bu cümlelerin ne kadar boş olduğunu genel seçimlerde gördük.
Olayın başka bir boyutu. Trabzonspor’un şike sürecinde hakkını gasp edilmesinin en büyük etkeni olarak görülen AKP. Peki ne oldu da yapılan anketlerde büyükşehir adaylarının 4 isminden 3’ü onlardan çıktı. Nerede tepki?

NOT: Ne AKPliyim, Ne CHPliyim… Ne Nevzatçıyım, Ne Sadrici… Sadece ama sadece TARAFTAR. Yetmez mi?

19 Ekim 2012 Cuma

Atilla Dilaver'den Önemli Noktaları İle Şike Süreci


Bu yazı sayın Atilla Dilaver'in 19/10/2012'de Twitter hesabında paylaştığı tweetlerden derlenmiştir...