14 Ekim 2012 Pazar

Süpermen Değil Ama O Bizim Mütevazi Kahramanımız

O gün farklı aydınlandı Trabzon. 

O gün güneş Hızırbey mahallesi 2 nolu Çulha sokak no:3’ten doğdu. 

Tarihe ilk şahitlik edenler o sokağın taşlarıydı.

Mesleğe ilk olarak mahalle arkadaşının abisi olan Baki Karabaki’nin okul numarasını alarak başladı.



Baki abisinin ilkokuldan mezun olması ile 66 olan okul numarası O’na kalmıştı. Bunu gören Baki Karabaki; “Bak bu numaranın kıymetini bil, bu numaraya layık ol ve iyi kolla bu numarayı” diye nasihat etti O’na.

Hayvanların çene kemiğini silah diye kullanarak kovboyculuk oynadıkları Sotka’da, arkadaşlarıyla limon kabuğundan yaptıkları top ile futbol oynuyorlardı. Çömberci Ali Osman Emice’nin taş kapısı onlara kale oluyordu.

Futbolu, cazlı misket kadar iyi oynuyordu. O’nun gondurmalı atışları mahallede ün salmıştı. Sotka’dan Saray açık hava sinemasına arkadaşları ile misket oynaya oynaya giderdiler.

Zaman geçtikçe oynadıkları top, evreler geçiriyor ve gelişiyordu. 

Arkadaşı Osman Karabaki’nin babası Marangoz Rahim Usta’dan aldıkları hızar tozlarını kağıtla kapladıktan sonra iple sarıp top yapıyorlardı. 

Futbol aşkı giderek büyüyordu.

Yaşıtları ile maç yaparken santrafor oynuyor, büyüklerde ise kaleci oluyordu. 

Yani kaleciliğe zorla geçiş yapmıştı. Sevmese de başlarda kaleciliği, sorumluluğunu fazlası ile yerine getiriyordu. 

Kaleciliği, büyüklerinin yaptığı orta şut çalışmaları ile gelişmişti. Lise bahçesinde yaptığı kalecilik ile sezonun bitimine 6 maç kala Erdoğduspor’da lisansı çıkmıştı.

Aşk o kadar büyümüştü ki, Lise 1’de Cebir dersinde Yılmaz Bayar’dan (Alfa) ve Coğrafya dersinde ise Ayçin Hanım’dan sınıf tekrarı yaptı. Bu gol, ilerleyen yaşantısında hayattan yediği en manidar gol olacaktı.

Erdoğduspor’da 6 maçta gösterdiği performans ile Türkiye Amatör Futbol Şampiyonası’nda Trabzon Karma takımında yerini ayırtmıştı.

Daha sonra yükselen performansı sayesinde profesyonelliğin kapısını çaldığında kendini Sebatspor’da bulmuştu. Babası Kilimci Osman Emice, ayakkabılarının erken yırtılması nedeni ile O’nun top oynamasına kızıyordu. Belki de bu yüzden kaleci olması O’nun için en doğrusuydu. 

Babanın kızgınlığı ilk kazancını O’nun ile paylaşmasıyla son bulmuştu.

Oradan da Trabzonspor serüveni.

Trabzonspor o dönem İstanbul’dan Fatih’i ve İlhan’ı aldıktan sonra O’na 18 yolu kapanmıştı. Trabzonspor O’nu tekrar Sebat’a gönderdi. Orada gösterdiği muhteşem performans O’na yine Trabzonspor kapılarını açmıştı. Ve o dönemden sonra ismini sadece Trabzonspor’a değil, Türk futboluna da altın harflerle yazdırdı. 

74 – 77 yılları arasında Eğitim Enstitüsü’ndeydi. Kaderin cilvesi olsa gerek, futbol aşkından sınıf tekrarına neden olan Coğrafya dersi artık O’nun mesleğiydi. O artık Sosyal Bilgiler Öğretmeniydi.

İlk ve tek görev yeri, merkeze 15 km uzaklıktaki Karakaya Köyü Ortaokulu’ydu. 61 AT 150 sarı Vosvosu ile O’nu gören köylüler; “ Aha da büyük gaptan geliy” diyorlardı.

Öğretmenlik hayatı da spor yaşantısı gibi disiplinliydi. Deplasmana gittiğinde aksayan dersleri döndüğünde telafi ediyor, öğrencilerin eksiklerini gideriyordu. Hiçbir zaman öğretmenliği ikinci plana atmıyordu. Sadece bir yıl yapmayı planladığı öğretmenlikten ancak 4 yılda kopabildi. Bunun sebebi ise Trabzonspor’da üstlendiği görev, aldığı sorumluluktu.

Bir maçta yüzüne tekme yedi, dişleri kırıldı. O haliyle Ahmet Suat Özyazıcı O’nu deplasmana götürdü. Maç 2-2 bittiğinde soyunma odasında arkadaşlarına, maçın skorunu sormuştu.

Adana’nın teklifini reddetti. Hem de o dönem aldığı paranın 3-4 katı fazlası teklif edilmişti. Ama Trabzon aşkı başkaydı. Fenerbahçe ile de adı anıldı. O, yine bizimle kaldı.

O’nun şimdiki kazanma hırsı, daha 14 yaşındayken sahilde Paşa Mustafa ve abisi Rakrak Zekeriya’ya karşı arkadaşı Osman Karabaki ile 2’ye 2 yaptığı maçta 52-47 abisini yendiği için dayak yediği günden bu güne hiç azalmadı.

Ve o hırs bugün 27 yıllık şampiyonluk özlemine son verdi. Trabzonspor’un 6 şampiyonluğuna futbolcu olarak katkıda bulunan Şenol Güneş, 7. şampiyonluğa hoca olarak imzasını attı.

Nereden geldiğini bilen, mütevazı ve saygılı biriydi.
Hakaret ettiler, “Türküm, Trabzonluyum, Adamım” dedi.
Kimi si İnönü’de O’na ayakkabı fırlattı, 
Kimi si Türk futbolunun görüp görebileceği 
Dünya 3.lüğünü yaşatan hocanın kıyafetine laf söyledi, 
kimisi ise karizma yoksunu dedi. 
Onun ise cevabı kısa ve neti;
“Aydınlar ışığı gözüme değil, önüme tutsunlar.”

www.zaguda.net / 02.10.2012
http://www.zaguda.net/makale/selim-emre-ar/supermen-degil-ama-o-bizim-mutevazi-kahramanimiz/142.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder